28 Kasım 2010 Pazar

Pii.O.Vii.

Bakış açısı denen şey hayatın gizlerinin yattığı yer belki de... Herkes Musa'nın hikayesini bilir değil mi? Yahudilerin lideri, onların Mısır'dan sağ salim çıkmasını sağlayan kişi, aynı zamanda Mısır firavunu Ramses'in en yakın arkadaşı.

Musa tarafından bakınca hep onu desteklemez mi insan? Görsellik için Prince of Egypt'i de izleyebilirsiniz, animasyon hem.

Ama Christian Jacq'ın 5 kitaplık Ramses serisini okuyun, kızıyorsunuz adama! Musa'ya yani. Görünüşte durduk yere ayaklandığı için. Ramses zaten başında tahtı elinden almak için her şeyi yapabilecek bir kardeşle ve daha bir sürü şeyle boğuşurken, en azından en iyi arkadaşına güvenebilmeli diyorsunuz. Ama en iyi arkadaşı Musa ve ne yaptığı ortada.

Demek ki bazen doğru-yanlış, iyi-kötü diye bir şey yok. Sadece bakış açısı var.

Bir de o bakış açısının nasıl dillendirildiği sanırsam.

Yazı da öyle bir şey işte...

11 Kasım 2010 Perşembe

huzur isteyenlere tavsiyeler

Bugünki yazım bir "ben yaptım gördüm geçirdim, tavsiye ederim" yazısı. Çok uzun da değil merak etmeyin.

Hepimiz huzurla bozduk ya bu aralar, yorucu şehir hayatı insanda şehir dışına kaçma arzusu yaratıyor, bir tatil olsa da gitsek kafamızı dinlesek (ki tatile de bir şey kalmadı hadi) demeyen, gürültüden, trafikten, insan kirliliğinden bıkmayan var mı? Yok. Tamam canım cevap beklemiyorum, kendi kendime konuşuyorum sonuçta burda.

Size diyeceğim çözümü şehir dışında, uzaklarda, illa bir ton para harcamada aramayın. Benim bugün yaptığımı yapın. Giyin eşofmanlarınızı BELGRAD'a gidin. Çok klişe di mi? Ama şunu düşünün ki, uykuyu özellikle de sabah uykusunu benden fazla seven insan az bulursunuz. Tatil günleri bile 6'da kalkayım, sabah sporumu yapayım, oh sağlıklı yaşam çek içine oksijen oksijen haydi hop hop tarzı enerjik, günün her saatini yaşayanlardan değilim. Olmak da istemem, manyaklığın da bir sınırı olmalı! Neyse konudan şaşmayalım, yani size bunu, sabah babamın zorla nerdeyse ayağımdan sürüyerek kaldırdığı "ben" söylüyorum, onu anlatmaya çalışıyorum. Belgrad Ormanı'na gidin. Gidin kardeşim.

Huzur dediğimiz şey oraya girmiş saklanmış adeta. Hele şimdi bir de sonbahar. Sonbaharın tüm renklerine bürünmüş uzuuun ağaçların arasından sızan güneş, rüzgar estikçe ağaçlardan süzülen sararmış yaprakların kapladığı bir yol, parkur ortasında pırıl pırıl parlayan bir göl, belki size eşlik edecek arkadaş canlısı bir köpek.. Bir tablonun içinde yürüyorsunuz sanki. Etraftaki tek ses ise demin söylediğim yerdeki yaprakların siz üzerine bastıkça çıkardıkları hışırtı..

Bu ortam, hem de İstanbul'da. O yüzden bırakın huzur ve dinlenme arayışı içinde tatilcilerin zaten doldurup, gürültülü şehir hayatından farksız hale getirecekleri tatil mekanlarını, siz benim dediğimi yapın, faydasını göreceksiniz. Valla.



"1 saatte 6 km yok gittim, işte bu da belgesi" görgüsüzlüğüm :)

He bu arada huzur muzur aramıyorum kardeşim, deli misin nesin diyenleriniz varsa.. allah müstahakınızı vermesin yazıyı ne diye okudunuz o zaman yahu? Siz yok mu siz...

4 Kasım 2010 Perşembe

sis inmiş İstanbul'a, hadi kitap fuarına!

Aylardır iplerini çekmekten ellerimin acıdığı bir hafta bu hafta.. TÜYAP Kitap Fuarı! En az benim kadar kitap delisi arkadaşım Burcu'yla ve annesiyle, boş olur hafta içi gidelim, hem Perşembe günü Zagor'un çizerlerinin imza günüymüş ona da katılmalıyız (gerçi bu tamamen Burcu'nun olayıydı :)) diyerekten vurduk kendimizi yollara.. Daha doğrusu Taksim'den kalkan fuar servisine :)

Fuarın iki adım ötesi gözükmeyen çok esrarengiz sisli yolu

Voila!


Tabi "hafta içi boş olur" düşüncemizin bozgun yediğini de belirtmeden geçmemek lazım. Çünkü şansımıza (!) okul gezilerinin yapıldığı güne denk geldiğimizden her taraf alabildiğine koşturan bağıran birbirini itekleyen çocuk sürüsüyle doluydu. Çocuk çocuk çocuk, her yerde! Etrafta 1.50'nin üstünde insanın olmadığı bir ortam..  

Eh bu durumda bir fincan şu mucizevi sıvıdan içmek de şart oldu tabi. Mis!

Kendimize de geldikten sonra alabildiğine kitap KİTAP kitap olan fuar alanına girmeye hak kazandık artık. Otur otur nereye kadar kitaplar bizi bekler. Burcu'yla Nilgün Teyze'nin sistemi varmış onu da bugün öğrendim. Bir sırayı baştan sona gezip, sonuna geldiklerinde bir sıra yana geçip devam ediyolar. S'ler çizerek tüm salonu dönüyorlar yani (yoksa U'lar mı, neyse aa) hatta bu yüzden çok gitmek istedikleri Penguen standına bile en son gidebildik, o kadar bağlılar bu sisteme yani.

Evet biz aslında 5 yaşındayız! Aynı konseptte resim çektiren Nilgün Teyze de 5 yaşında bu durumda ama onu ifşa etmeyim dedim :)

Hayran kaldığım kitap kulesi. Jenga oynar gibi alttan bir tanesini çekmek için elim gitmedi desem yalan olur :)

Büyük bir hararetle Burcu'nun kitabının kapağına ilüstrasyon yapan Zagor çizeri

İsimlerini unuttuğum Zagor çizerleriyle Burcu. Biz ohoo Zagor milattan önce, 70 yaşında tipler gelicek şimdi diye beklerken bu şirin insanlarla karşılaştık.


Kitap fuarını genel olarak sevmem dışında aslında bu sene özel bir ilgim de var. Biri, Cumartesi günü Grange'ın söyleşi ve imza için Tüyap'a gelecek olması. Kurtlar İmparatorluğu'm kolumun altında ctesi gene tıpış tıpış Tüyap yolundayım demek bu. İkincisi ise Kadri Enişte'min bu yıl Kuş Oltası isimli kitabıyla Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü'nü kazanması dolayısıyla gene cumartesi günü yapılacak olan ödül töreni.

Yani Beylikdüzü, cumartesi bekle beni gene geliyorum. Sizi de beklemesini söylerim merak etmeyin ;)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...